Ramazan ve Kurban Bayramları’nda eş ve dostlar birbirlerini ziyaret eder, dargın olanlar barışır. Uzak diyarlardaki tanıdıklar, telefonla aranır. Çevremizdeki ihtiyaç sahiplerine yardım edilir. Bayram günleri her evde tatlı bir telaş yaşanır. Küçük büyük herkes birbiriyle bayramlaşır. Ailemiz önceden hazırlamış olduğu yemek ve tatlıları bayramlaşmaya gelen misafirlerimize ikram eder. Mahallenin çocukları bayram tekerlemeleri söyleyerek kapımıza gelir, bizden harçlık ve şeker isterler.
İnsanın dâhil olduğu ilk grup ailesidir. Ailenin kişiye kazandırmış olduğu millî ve manevi değerler bir ömür boyu kişiyle birlikte gelir. Daha sonra insanların yaşı büyüdükçe kişi sosyal çevreye açılmaya başlar. Çevresindeki kişilerle sosyal etkileşim içine girer. Kişiler sosyal çevresiyle ilişki kurarken ailesinden öğrendiği gelenek ve görenekleri yaşantısına yansıtır.
Ailesinden millî ve dini değerlere uygun olarak aile terbiyesi alan kişiler, toplum içinde mutlu olur, çevresindeki insanlara bireysel ve toplumsal sorunlar yaşatmaz. Kültürel değerlerin çoğu mutlu aile ortamlarında öğrenilir.
Bir ulus da toplumsal değerlere bağlılık güçlü ise o toplumu bölmek parçalamak veya birbirine düşürmek imkânsızdır. Buna Türk milletini örnek verebiliriz. Çünkü Türk milleti tarih boyunca birçok kez iç ve dış güçler tarafından oyuna getirilmek istenmiş, fakat bu kirli oyunlardan hep kültürel değerlerine bağlılığı sayesinde kurtulabilmiştir. Toplumlar uzun yıllar içinde bazı ortak değerler etrafında birleşir. Bu ortak değerler dil, din, tarih ve kültürel unsunlardır.
Tarih, uzun yıllar içinde meydana gelmiş sebep-sonuç ilişkisi olan olaylardır. Bir milletin zaman içinde yaşamış olduğu savaşlar, doğal afetler veya başka toplumsal olaylar o milleti birbirleriyle kaynaştırır. Onları ortak payda etrafında birleştirir.
Örneğin, ülkemizin ulusal barışı korumak için başlatmış olduğu “Zeytin Dalı Harekâtı” toplumumuzu tek gaye etrafında birleştirmiş, birlik ve beraberliğimizi güçlendirmiştir. “Zeytin Dalı Harekâtı” ile ilgili basında demeç veren toplumun önde gelen insanları şöyle demektedir: “Yeter ki ordumuz başarılı olsun, yeter ki bölgemize huzur ve kardeşlik gelsin. Oluşabilecek maddi sıkıntılara ulusça göğüs gerer, gece gündüz demenden daha çok çalışır, daha çok üretiriz.”
Bu kişilerin yaptığı bu açıklamalar toplumsal bağları güçlendirici, toplumu tek yumruk etrafında birleştirici açıklamalardır. Vatan ve millet söz konusu olunca Türk milleti için her şey ikinci plana düşer. Milletimiz, devletimizin bekası, ülkemizin huzuru için her zorluğa katlanabileceğini açık açık gösterir.
Son yıllarda her yıl düzenlenen “İstanbul’un Fethi” ile ilgili etkinlikler şanlı tarihimizi hatırlamak, tarihsel duygularımızı genç nesillere aktarabilmek için düzenlenen faaliyetlerdendir. Yapılan bu etkinlikler çerçevesinde millî birlik ve beraberliğimiz güçlenir, toplumsal birlikteliğimiz pekişir.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı ile 30 Ağustos Zafer Bayramı ulusça kutladığımız millî bayramlarımızdandır
Toplumdaki birliktelik duygusunun oluşmasında önemli olan etkenlerden biri de dildir. Dil, toplumların gelenek görenek dinî ve millî duygularının hem taşıyıcısı hem de aktarıcısıdır. Günümüzde dünya üzerinde yaşayan milyarca insanı birbirinden ayıran en önemli unsur dildir. Dil, sorunların çözüldüğü, mutlulukların paylaşıldığı, tüm duygu ve düşüncelerin aktarıldığı ana unsurdur. Bir topluluğun millet olmasını sağlayan ortak paydalardan en önemlisi dildir.
Destanlar, efsaneler, ninni ve masallar dil sayesinde kuşaktan kuşağa aktarılır. Dilini bilmediğimiz bir ülkeye gittiğimizi, yanımızda bize yardım edecek kimsenin olmadığını düşünelim. Böyle bir durumda derdimizi kime nasıl anlatır, hangi sorunlarla karşılaşırdık? Bu soruların cevapları bize dilin önemini daha iyi gösterir.
Dilin önemi ile ilgili aşağıdaki özlü sözleri okuyunuz.
- Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracaktır. (Atatürk)
- Türkçenin derinliklerine dalınca gözlerime on sekiz bin evrenden daha yüksek bin evren göründü. (Ali Şir Nevai)
- Dil, bir ulusun aynasıdır. (Schiller)
- Dilimizi daima iyi kullanmalıyız. O, sizi mutluluğa götürdüğü gibi felakete de götürebilir.(Hz. Ali)
Ünlü düşünür Konfüçyüs’e “Eğer bir ülkede yönetici olsaydınız, ilk iş olarak ne yapmak isterdiniz.” diye bir soru sormuşlar.
Konfüçyüs “Kuşkusuz ilk iş olarak dili düzeltirdim.” cevabını vermiştir.
Orada bulunanlardan biri bu cevaba çok şaşırmış ve arkasından şu soruyu sormuş “Niçin ilk önce dili düzeltirdiniz?”
Konfüçyüs “Dilinizde bozukluk varsa söylediğiniz şeyi karşınızdakilere tam olarak anlatamazsınız. Söylenenler tam olarak anlatılamazsa yapılması istenen iş yapılamaz. İş yapılamazsa sanat ve ahlak bozulur. Sanat ve ahlak bozulursa adalet sağlanamaz. Adalet bozulursa halk çaresizlik içinde bunalıma sürüklenir.” Der
Konfüçyüs bu sözleriyle dilin ne kadar önemli bir değer olduğunu ortay koymuştur.
Toplumu birbiriyle kaynaştıran, birlik ve beraberlik duygularını güçlendiren bir diğer unsursa dindir. İnsanlığın varoluşundan bu yana her dönemde din, var olmuş bundan sonraki dönemlerde de var olacak kutsal bir değerdir. Tarihî kaynaklar incelendiğinde toplumların sosyal ve kültürel yaşantılarında dinin önemli bir yer tuttuğu anlaşılır.
Din bazı toplumlarda gelişmelerin önünde bir engel gibi dikilir. Bu ifadeye en güzel örnekse Ortaçağ Avrupası gösterilebilir. Bazı toplumlarda da din, gelişmenin, toplum olmanın yani medenileşmenin ateşleyicisi olabilir. Buna da en güzel örnek 7. yy. da Arap topluluklarının içinde bulunduğu olumsuz durum ve sonrasında İslam’ın gelişi ile yaşanan güzellikler örnek verilebilir
Türkler 8. yy. dan itibaren parça parça hâlde İslam’a geçmişlerdir. İslam dini ile Türk kültürü arasındaki bazı benzerlikler, Türklerin İslamiyet’i hızlı bir şekilde benimsemesine neden olmuştur. Tarihte kurulan büyük devlere bakıldığında bu devletlerde de dinin etkisi rahatlıkla görülebilir.
Dolayısıyla nerede bir toplum varsa orada mutlaka din vardır. Büyük medeniyetler, büyük toplumlar hep bir dinin etkisiyle ortaya çıkmıştır. Toplumların yükseliş ve çöküşlerinde din faktörünün önemi büyüktür. Din ve toplumu birbirinden bağımsız düşünmek neredeyse imkânsızdır.
Bizim toplumumuzda dinin sosyal yaşamdaki rolüne bakacak olursak, yardımlaşma, dayanışma, kardeşlik, birlik ve beraberlik gibi ortak değerler paydası ile karşılaşırız. Yukarıdaki görsel Kurban Bayramı’nda ihtiyaç sahiplerine kurban eti dağıtımı ile ilgilidir. Müslümanlar bu şekilde hem dinî görevini yerine getirmekte hem de hiç tanımadığı ihtiyaç sahiplerine yardımı yaparak toplumsal birlik ve beraberliğin güçlenmesine katkı sağlamaktadırlar.
Bir yanıt bırakın